This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

Thursday, June 28, 2012

Sinema Tarihindeki En Korkunç 20 Katil - Part I

Sinema'ya güneşli günlerde kaçtığım bol yağmurlu yazlık ev, kışın ise ana kucağı rahatlığında sıcak bir yatak muamelesi yaptığım için  bu konuda ahkam kesen insanlar sıklıkla algıda seçicilik kepçeme takılıyorlar. Tevazu gösteremeyeceğim kadar seviyorum sinemayı. İnsan sevdiği şeyde iyi oluyor haliyle. Dolayısıyla Hürriyet gazetesinde "Sinema Tarihindeki En Korkunç 20 Katil" başlığını görünce iki elim kanda olsa yine de tıklayacaktım elbette. Hadi bu güneşli yaz gününde gözümüzü gönlümüzü açacak eski dostlara bir de benim penceremden bakalım (Lay lay layyyyy)

1-HANNİBAL LECTER

Bu kadar zarif bir adam nasıl olursa yamyam bir seri katil olur değil mi? Kitaplardaki Hannibal ince zevkleri, keskin zekası ve trajik geçmişiyle insanda şevkat uyandırıyor desem... Pekçok "izleyici" aslında birer "okur" da olsa, Sterling'in hikayenin devamında Hannibal'e aşık olduğunu ve çiftin birlikte ortadan kaybolduğunu bilirdi. Korkunç mu? Kesinlikle evet. Ama çok çekici...

2- FREDDY KRUEGER

İşte size Wes Craven dehası. Çocukluğumda aklımı alan, moda duygusu hiç değişmeyen, tarz sahibi karakter. "Uykuda bile huzur yok mu kardeşim?" sorusunun acılı cevabı. En hayırından bir Hayır. Yok! Çok başarılı bir seçim. 1. sıraya otursa daha iyi olurdu. 

3-JACK TORRANCE

Shinning'in nam-ı diğer Redrum'ı. Listeye hava cıva olarak girdiğini düşünüyorum. O'nun yerine Overlook Oteli'ni koyaydınız daha yerinde olmaz mıydı? O koridorlar, ikizler, küvet, şimşir hayvanlar  ve allahın belası şef garson... Overlook'un hakkını yememeli..   
4- PENNYWİSE

Budur! Kim olduğunu bilmeyenler için üzülüyorum. Bu kişiler asla pamuk helva yiyip hep birlikte yüzemeyecekler! Kendisini ilk 5'e sokan zekanın alnından öpmek lazım... Kaybedenler Klübü'ne bekleriz.


5- NORMAN BATES 

Hitchcock'a olan hayranlığım her daim baki kalmakla birlikte, film sırf klasik oldu diye Norman'ı bu listeye almak niye? (Şairene anlatımıma 5 puan) Adam sadece annesiyle kafayı bozmuştu. Abartmayalım..


6- LEATHERFACE

Hükümetin, kadın kısmısı doğursun biz bakarız dediği şu günlerde o bakanlar oturup geceyarısı matinesinde Teksas Chainshaw Massacre'ı bi izlesin derim. Aile sevgisi görmeyen bireyler saldırgalaşabiliyor malum. (Bu lafı buraya bağladığım için 5 puan)

 7- JASON VOORHEES

O maske olmasaydı Jason da olmazdı. Ayrıca Ahu Tuğba'lı Türk filmlerinde narkotik ekipleri günah yuvasını basmaya giderken çalacak müzik de bulamazlardı. Takdir etmekteyiz. 7. sırayı hakeder mi? Belki..

 8- PİNHEAD

Hellraiser'ı izlediniz mi? Video piyasası dışında maalesef amcayı pek tanıyan yok. Akapuntur bir işe yarıyorsa bu amcanın etrafta kesip biçmekten çok örgü örmesi, kuş gözlemesi falan gerekmez mi?


 9- JİGSAW

Ben bu seriden pek haz etmiyorum. Tadında bıraksalardı listenin sonunda olmak koşuluyla anlayış gösterebilirdim.


 
 10- ALIEN

Doğuştan katil. Öldürmeyip süründürüyor. Akıllı. Öğreniyor. Ripley ile tanışmamıza vesile oldu. Ellerinden öpülesi, her bir yumurtasına nazar boncuğu takılası (ama usulca..sessizce..:) yaratık. Üstelik dişi..



Şimdilik bu kadar. Daha 10 tane daha var. Devamı gelecek..

Wednesday, June 27, 2012

Yağmur Getiren Kız


Farkettiniz mi dışarıda yağmur yağıyor... Sabah gözümü açtığımda ilk gördüğüm, açık pencere ve balkon kapısından dışarı savrulan güzelim perdelerim oldu. Gümbür gümrük bir gökyüzü. Sicim gibi gökten düşen kıymetlim yağmur. Mis gibi bir moral işte bana... Demek ki birşeyi çok istersem oluyormuş. Bundan sonra bana Yağmur Getiren diyebilir miyiz? :)

Friday, June 22, 2012

Disco Topundan Gir, Kuruçeşme'den Çık...


Hah tam adamının yazacağı post konusu oldu bu. Ben yeri gelir koklar coşarım, yeri gelir lıkır kılır diker bir köşede sızarım. Bazen de tam tersi olur kıkırdamaktan, keyiften içim içime sığmaz enginlere sığmaz taşarım :)

İş yoğunluğundan anca yazabiliyorum. Geçen haftasonu  tüm streslerini geride bırakan bendeniz (Yüksek Lisans Bitti Uleyyyynnnnn :) kendimi İstanbul'un cıvıltılı gece alemlerinde buldum. 1 kadeh şarap nelere kadirmiş arkadaş! Uzun süredir geçirdiğim en eğlenceli geceydi. Hani söylediğiniz herşeyin dünyanın en iyi esprisi olduğu, etrafınızdaki herkesin ahenkle eğlendiği, her lafın cuk diye yuvasına oturduğu, vücudun müziğin ritmiyle ahenkle kaynaştığı gecelerden biriydi. Hava güzel, grup da kalabalık olunca sabahlar olmadı, kadehler hiç boşalmadı... Shoter shoter gülündü, dağıtıldı.

Amman nazar deymesin :) Bu postu kendime ibret olsun diye yazıyorum. Bu bana WARNİNG! olsun. Üşenmeyip bir zahmet k.çmı kaldırırsam gerisi geliyor. Üşenmek yok..

Tuesday, June 19, 2012

Kışşşt Zombi Kışşştttt !!


Küçük, şeker pembesi rengindeki şirin mi şirin beynimi yaklaşık 4 gündür zombilerden korumaya çalışıyorum. Ördekli şnorkeliyle yüzeninden tutun sırıkla uzun atlayana, disco topuyla hücuma geçenden tutun çim biçme makinasıyla bahçeye dalana kadar çeşit çeşit zombikler mevcut. İ-phone'a bu oyunu indirdiğimden beri sanki playstationmış gibi elimden düşüremedim. Ki ben öyle oyun bağımlısı biri de değilim. Çabuk sıkılırım..Plants vs Zombies ile kafayı bozdum. Oyna oyna bitmiyor. Şimdiye kadar totalde en az iki Umbrella Corp., üç Walking Dead (Sezon.1) leşim olmuştur.(Hohihohooooo)


Şiddetle tavsiye ederim. Ne demişler? Zombi candır... ^_^

Saturday, June 16, 2012

Galata Moda 2012


Galata Moda Maçka'da devam ediyor. Ya benim zevklerim değişti ya sıcak vurdu ya da Galata Moda'nın eski havası yok. Artık üçünden biri. Küçücük çadırlarda az sayı ve çeşitte ürünlerle "satın alınabilir tasarım" buraya kadarmış. Yine de haksızlık etmeyelim gözüme takılan güzel şeyler olmadı değil. Eski Galata Modaların kulakları çınlasın..

 


Bu arada City's Alışveriş Merkezi'nin yerin dibindeki 7. katına arabayla inerken insanın içini Arnold'ın Running Man filmindeki arenaya çıkarmış gibi bir hissiyat kaplıyor. Maçkaymış Nişantaşıymış vallahi bu sıcaklarda çekilmiyor. Siz siz olun alın buzlu limonatınızı, açın klimanızı, stoklardaki filmleri kitapları eritin. Benim koşturmam ise yeni başlıyor. Bana gücenmeyin ama şu yaz kısa geçsin diye dua ediyorum.  

Thursday, June 14, 2012

Lie To Me - Kore Draması


Ya bayılıyorum şu K-Dramalarına. Drama dediysem sanmayın ki neşesiz şeylerden bahsediyorum. Adamlar romantik komedilerin formülünü çözmüş. Bana da sırıtarak izlemek düşüyor bu durumda ^_^

Yaklaşık bir haftadır dadandığım bir diziden bahsetmezsem olmaz. Yaza girerken insana enerji veren, mutluluk aşılayan "Lie To Me" 2011 yapımı, 16 bölümlük bir keşif. Başrolünde Yoon Eun-hye (Bayılıyorum bu kıza!) ve Kang Ji-hwan (İlk kez izledim. Total eye candy!) var.


Esas kızımız Gong Ah Jung Kültür Bakanlığı'nda çalışan bir devlet görevlisidir. Bir projesi şans eseri felaketle sonuçlanınca o moral bozukluğuyla gidip bir barda sarhoş olur, istifa dilekçesini de bir peçeteye yazar. O sırada barda tanıştığı bir genç adam bu dilekçeyi dalgınlıkla cebine atıp aceleyle bardan ayrılınca, Ah Jang aceleyle adamın peşinden koşar ve tesadüfen Hyun Ki Joon ile kafa kafaya gelir. Adamın önünde bayılıverir. Aşırı disipliniyle bilinen, Kore'nin en büyük otellerinden birinin yöneticisi olan Ki Joon çaresiz O'nu hastaneye götürüp başında sabahlar.

Ki Joon sabah ilk iş Ah Jang'ı başından savsa da, genç kız hastane masraflarını geri ödemek için Ki Joon'un oteline gider. Hikaye Ah Jang'ın, ilk aşkını sinsi bir şekilde elinden alan sözde çocukluk arkadaşıyla karşılaşmasıyla karışmaya başlar. Arkadaşının -aa sen hala evlenemedin mii? diye kendisiyle alay etmesine dayanamayan Ah Jang evlendiğine dair yalan söyler ve sıvışır ^_^.

Hasetinden çatlayan eski arkadaş dedikoduyu herkese yayınca, çiftimiz de beraber görülünce, otel çalışanları dahil herkes Ki Joon'u Ah Jang'ın kocası zanneder. 

Ki Joon 3 yıl önce kardeşinin, nişanlısına aşık olduğunu öğrenmiş ve bu nedenle nişanı bozmuştur. Kardeşi ülkeyi terketmiş, eski nişanlısı ise Paris'e taşınmıştır.  İlk başta bu evlilik dedikodusu yüzünden Ah Jang'a dava açmayı düşünür ama peşinde olduğu bir yatırımcıyı ikna etmek için evli görünmek işine gelir.

Karşılıklı el sıkışan çift yapmacıktan bir evlilik oyununun içine düşer. Bu arada kuşkucu arkadaşlar, ülkeye geri dönen eski nişanlı ve kardeş (Barda istifa mektubunu alıp götüren şahsiyet tabiki de) derken çiftin arasında bir elektriklenme başlar...

Kardiş :)

Daha 6. bölümdeyim am bu çok eğlenceli diziyi mutlaka izleyin derim.

Sunday, June 10, 2012

Yağmuru Özlüyorum

Hem de çok özlüyorum. Aileyi, sevgiliyi, en iyi arkadaşı, uykuyu özler gibi özlüyorum.. Bu beni biraz tuhaf yapıyor belki. Umursamıyorum...

Wednesday, June 6, 2012

Madam Tussaud Balmumu Heykel Müzesi

Hep merak ederdim bu balmumu heykelleri. Amsterdam'da belki de gittiğim en eğlenceli müzeydi. Hiçbir yere gitmeseniz bile Madam Tussaud'a gidip o heykellerle resim çektirin, kısa filmlerde rol alın, bol bol şımarın..

 Brangelina'yı ıskalamışlar bence...

 Ya bu adam yakından da böyleyse....Bilemedim şimdi. Karizması var herhalde :)

Danyel ile ortak bir geçmişimiz var. Eminönü'de karşılaştık, sonra mektup arkadaşı olduk (fake mail gelmişti :P) ben de iadeyi ziyaret yaptım. Selamı var...

Fuıııışşt ! (Aniden yoktan varolup kadraja girme efekti) Melabaaaa ^_^

 Bu heykellerin birebir kopyalar olduğunu düşünürsek bu kadının cidden böyle bir kalçası var. İlginç.. Detaylardaki gerçekçilik çok keyifli.


 Anna Frank,  Amsterdam'ın sahip çıktığı bir parçası. Evi müze olarak kullanılıyor.

 Müze dört katlı. Meydanı gören kocaman yuvarlak pencereleri var. Yanından geçip gidesim gelmedi hiç.

 Meraklı turistlere işin püf noktalarını anlatan heykeltraşlar acayip hevesli. Anlattıkça anlatıyorlar.


Chaplin'le 30.sn.lik kısa bir film çekip kendinize mail ile yollayabiliyorsunuz. Merak edenler kaçırmasın derim..