Düşünün ki ayaz bir kış sabahındasınız. Sıcacık yatağınızdan kalmış zorla giyinmişsiniz... Uykunuzu alamadınız. Yatağınıza geri dönüp yatmanız bir 15 saat boyunca yasak. İsteseniz de üzerinizdeki iş kıyafetlerinizi çıkartamazsınız çünkü biri onları bir 8 saat boyunca üzerinize yapışacak şekilde büyülemiş. Hafta içi kahvaltı denen şey çocukluk anılarınızda kalmış, daha çok komşunun küçük veledinin tekelinde. Apartımanın merdivenlerinden inerken hem eldivenlerinizi giymeye, hem de tüylü atkınızın ağzınıza yapışmış tüylerini üflemye çalışıyorsunuz. Bedeniniz bunlarla meşgulken beyniniz ofisteki to do list'i tarıyor.
Hayat düz, basit ve hep orada işte..
Sonra sokağa çıkıyorsunuz ve iki adım atıp kocaman bir portakal ağacıyla karşılaşıyorsunuz. Daha önce burada mıydı bu? Ben nasıl oldu da görmedim?
Eee ağaçlar bilge yaratıklardır. Bazen insana sinsice yaklaşır hayatın ne kadar boş olabileceğini ve bu boşluğu keyifle nasıl doldurabileceğinizi size hatırlatmayı severler.
Siz belki hergün aynı şeyleri yapıyorsunuz ama Portakal Ağacı hergün hep aynı yerde..
Dalındaki portakallarla size boşver bak ben ne kadar güzelim der gibi bakınıyor. Sabahın o saatinde Portakal Ağaçlarının olduğu yerde kuşlarda vardır. Ee onlar da öter...
Hal böyleyken bünye ısınır..gevşer...
Hayat hala düz, hala basit ve hala hep oradadır.
Ama düz şeyler engebesiz olur. Sizi yormaz..
Basit şeyler karmaşadan uzaktır. Huzur verir..Zorlamaz
Hep orada olan şeyler güven verir. Aniden kaçıp gitmez..
Bir Portakal Ağacı işte ancak bu kadar sinsi olabilir
^_^
Unutmadan ekleyeyim. Öğle tatilinde yediğiniz cheesecakeler'de aslında küçük birer ev cinidir. Ufak dokunuşlar gerçek yüzlerini gösterir..
0 comments:
Post a Comment