Zaman denen şey aslında olmasa da herkesin yaptığını yapmamak uğruna yeni yıl dileklerimi paylaşmamazlık etmeyeceğim. Az önce içtiğim şampanyanın tatlı etkisinden mi yoksa beklentilerimin sıcak ve yumuşak bir battaniye misali beni sarıp kendimi güvende hissettirmesinden mi bilinmez kendimi çok mutlu hissediyorum (Valla!)
Yeni Yıl'da daha çok seyehat eden, daha çok gülen, daha çok üreten biri olmak istiyorum.
Pek çok güzel kitap okumak, film izlemek, daha kaliteli uyumak, daha yavaş yaşlanmak (:P), süprizlerle karşılaşmak niyetindeyim.
Tüm sinir uçlarımız ışıklı bir yılbaşı ağacına bağlıymış gibi parıl parıl parlayacağımız bir yıl olsun.
Şanslıysa sadece parmağıyla işaret edip -budur! diyebileceği bir şeye rastlayarak...
13 yaşında bir çocuğum daha. Uzun yaz tatillerinde gece geç saatlerde evin içinde dolanıyorum. O zaman böyle milyon tane tv kanalı da yok. 3. sınıf korku filmleri veya multicolor müzikallere rastlarsam kendimi şanslı sayıyorum. Bir akşam öyle bir şey izledim ki belki de bugün iflah olmaz bir romantik olmamın sebebi budur. Öyle bir masal ki bu, 13 yaşında bir çocuk yıllar sonra bile "ilk görüşte aşk" denen şeyi onunla tanımlıyor.
"The Cave Of Golden Rose" yani Altın Gül Mağarası 1991 İtalyan yapımı bir TV mini dizisi. Fantaghiro adıyla da bilinir. Hikayemiz şöyle başlıyor. Uzun uzun yıllar önce birbirine düşman iki komşu krallık var. Krallardan biri erkek bir varis için yanıp tutuşurken üçüncü çocuğu da kız doğuyor. Kraliçe doğum sırasında öldüğü için Kral ilk anda bu bebeği kabul etmek istemese de sonradan O'na Fantaghiro adını veriyor. Yıllar geçtikçe Fantaghiro uysal ve mantıklı büyük ablası ile dünya güzeli ve saftirik küçük ablasının tersine tam bir erkek gibi yetişiyor. Görkemli derecede güzel, asi, ukala, muzip ve hevesli. (Kızıl dememe gerek yok sanırım:)
Kadınların okuma yazma bile bilmesinin tuhaf karşılandığı bu diyarda Fantaghiro tesadüfen sihirli bir arkadaş ediniyor. Orman'ın beyaz cadısı. Bilge cadı şekilden şekilde girerek kimi zaman ak sakallı bir şövalye, kimi zaman konuşan bir kaz kılığında Fantaghiro'ya arkadaşlık ediyor. Hatta O'na kılıç kullanmayı ve ok atmayı öğretiyor.
Bu esnada düşman krallığın da bir prensi var. Romualdo. Babası öldükten sonra tahta geçen Romualdo iki yakın arkadaşı ile krallığının sınırında ufak bir gezintiye çıkmışken yanlışlıkla düşman ülke topraklarına giriyor.
O esnada aynı ormanda ok atmak için hedef arayan Fantaghiro Beyaz Cadı'nın önerisiyle güneşi hedef alıyor. ("Hiçbirşey imkansız değildir. Denemezsen bilemezsin !")
Havalanan ok Romualdo'nun atını korkutunca genç Kral kendisini öldürmeye çalışan okçunun peşine düşüyor. Fantaghiro ise sisli ormanda sık çalılıkların arasına saklanıyor.Bundan sonrası için bu videoyu izlemeniz lazım. Çünkü ben anlatamam. Cidden başaramam. Tek bildiğim ilk görüşte aşk dendiğinde ilk aklıma gelen şey olduğu.
Romualdo göz göze geldikleri ilk anda Fantaghiro'ya aşık oluyor. O esnada ortaya çıkan Beyaz Cadı ise Fantaghiro'nun bir orman perisi olduğunu ve rahatsız edilmemesi gerektiğini söylüyor.Kafası karışan kral arkadaşlarıyla ormandan ayrılıyor ama gece gündüz Fantaghiro'yu ve gözlerini düşünmekten de kendini alıkoyamıyor.
Bu esnada iki krallık arasındaki savaşı sona erdirmek için bir düello yapılması söz konusu. Kazanan savaşın da galibi olacak. Fantaghiro ne yapıp edip babasını ikna ediyor ve kızkardeşleriyle birlikte erkek kılığına girip- buna saçlarını kısacık kesmek de dahil-Romualdo ile düello yapmak üzere yola çıkıyor.
İlk karşılaştıklarında Romualdo gözlerine inanamıyor. Karşısında düello yapıp öldürmesi gereken bir adam var ama o adam O'na ormanda karşılaştığı peri kızının gözleriyle bakıyor! Üstelik çok narin ve ufak tefek görünüyor. Dili ise bir çıngıraklı yılanınki kadar zehirli ! (Kızımız sağolsun hiçbir lafın altında kalmıyor :)
Rakibinin gerçekte bir kadın olup olmadığını anlamak için Romualdo, Fantaghiro'yu Altın Gül Mağarası'na götürüp içerideki canavarı avlaması için meydan okuyor. Mağaradaki canavar sadece kadınları yemesiyle ünlü bir yaratık. Fantaghiro gözünü kırpmadan mağaraya girince Romualdo ne yapacağını şaşırıyor. Geri getirmek için arkasından gitse de mağaranın girişi çöküyor. Konuşan kaz ve deli dumrul Fantaghiro ne yapıp edip mağaradan sağ sağlim çıkmayı başarınca bu kez de Romualdo'nun aklına yüzme yarışı yapmak geliyor. Yüzmek için soyunmak gerek öyle değil mi?
Üst üste giydiği üç ceketi çıkarıp, başlamadan önce uzun uzun dua eden ve -Bizim oralarda kıyafetlerle yüzülür diyen Fantaghiro baktı olmuyor çareyi kılıcını çekmekte buluyor.
Mücadelenin sonunda Romualdo yeniliyor. Fantaghiro kılıcını rakibinin boğazına dayasa da genç adam -Ne duruyorsun bitir işimi diyerek gülümsüyor.
Fantaghiro kabul etmek istemese de aşık olduğu adamı öldüremiyor. Kılıcını fırlatıp bir vatan haini olarak ülkesine geri dönüyor. Halk O'nu bir şövalye zannettiği için kuleye hapsedilse de kızkardeşi O'na bir iksir veriyor. Bu iksiri içince o kadar derin ve uzun bir uykuya dalacak ki herkes şövalyeyi öldü bilecek. Prenses de sessizce saraya dönebilecek.
Fantaghiro artık yaşamayı bile istemiyorken Romualdo düelloyu kaybettiği için kılıcını Kral'a teslim etmeye geliyor. Kral bu asil hareketi takdir edip savaşın sona ermesi için genç adamın kızlarından biriyle evlenmesini istiyor. O esnada Romualdo'nun arkadaşları da Kralın iki kızına hayran hayran bakmakta. Hayatının sonuna kadar kimseyle evlenmeyeceğini söyleyen Romualdo dilerse yakın dostlarının kralın kızlarıyla evlenebileceğini söylüyor. Kral dilerseniz bir kızım daha var dese de Romualdo reddederek huzurdan ayrılmak istiyor. Büyük ablası o anda kardeşine verdiği iksiri hatırlayarak Romualdo'nun koluna yapışıyor. Çabuk benimle gelin, iksiri içmeden O'nu engellemeliyiz diyerek Romualdo'yu kuleye sürüklüyor.
Olanlardan habersiz Fantaghiro tam iksiri içmek üzereyken Beyaz Cadı ortaya çıkıyor ve bir seçim yapmasını söylüyor. Ya iksiri içecek ya da Romualdo ile karşılaşacak. Artık duygularını kabullenen Fantaghiro, Romualdo ile yüzleşmeye karar veriyor. Tabi Beyaz Cadı'nınbirkaç fashionable dokunuşuyla!
Kızımız karanlıklar içinden süzülerek O'na doğru yaklaşırken, Romualdo'nun yüzündeki o şaşkın ve umut etmeye korkan ifade görmeye değer. (Nasıl doğru öpüşülür öğrenmek isteyen erkekler için de önemli bir kaynaktır :P)
Muhtemelen bu yazıyı okuyan hiçkimse bu diziyi hatırlamayacaktır. Olsun. Herkesin cebinde taşıdığı hayal baloncukları yok mu? Bu da benimkilerden biri işte. Geldiği yerde daha çok var. Kendi kişisel hayal ve kabuslar arşivimden sevgilerle...
Bu arada diziyi izlemek isterseniz sizi bu odaya alalım.
Red Pirate Broşumuza kardeş geldi. Aslında bu broşu biraz da bencilliğimden yaptım. Red Pirate çok tatlı, iyi, hoş evet ama benden başka bir arkadaşı yok, bütün gün bır bır bır konuşmak istiyor. Ben de ona kardeş yaptım. Artık ne dertleri varsa (ifadelerine bakılırsa biraz dertliler) aralarında dertleşip hallederler diye umut ediyorum. Galiba Red bir korsana aşık, Sad ise bir denizciye. İşin içinde deniz var kızlar, takılın işte başbaşa. Benim çoook işim var bu aralar. (Eve alkollü gelmeyin bana yeter)
Romantik malzemisini taaa Amerikan aldığım bu tatlı Fiyonk Kolye ile kıyafetlerinize victorian bir hava katabilirsiniz. Sınırlı sayıda var. Zevkli bayanlara ya da yılbaşı hediyesi arayışında olanlara duyurulur.
Yapsam mı yapmasam mı? Hesap numaramı versem mi vermesem mi derken artık Ebay sezonunu açtım. Açar açmaz da Tim Burton'a ve çeşit çeşit figürlere dadandım. Öyle ki gece sabaha karşı 04:00'e saati kurup açık arttırmanın bitmesine 3 dk. kala bid falan veriyorum. Aradaki saat farkı sayesinde elalem uyurken ben cicileri topluyorum. HAHAHAHAHA (isterik "benim olacaksın" gülüşü!)
İlk aldığım Tim Burton Tragic Toys Box Setlerinden biri. Elimde kitabı da olduğu için manevi değeri olan üç küçük figür. "İstiridye Çocuğun Hüzünlü Ölümü" kitabından talihsiz İstiridye Çocuk, Çivi Çocuk ve Çöp Kız.
Satıcıya üç günde -hem de yılbaşı sezonunda- Baltimore'dan Maryland'e paketi yetiştirmesi için yalvarmalarım, haritadan mesafe ölçmeler ve bunları bana getiren Serkan'a yaptığım sınırsız taciz sonunda nihayet paketim TR sınırlarından içeri girdi! Ben karşılığında Serkan'a üç, bilemedin beş tane kardan ayı yapmayı önermiştim. Sanırım beni ciddiye almadı. Fakat bir sabah uyandığında pencereden bakan kardan canavarları görünce eminim çok çok çook sevinecek :)
Diğer paketimizde yine Tim Burton'dan General Wellington var. Mağrur ve delik deşik generalim benim. Tıpkı ben...
Sonuncusu ise kötügil, corpstrak kırmızı rengiyle gönlümü çelen, incecik kollarıyla yüreğimin tellerini titreten Toxic Toons Mortician and Corpse Boy Action Figures.
Yarı fiyatına aldım. Tam 20.5 cm. Kargoda falan kaybolmazsa iki haftaya kadar bende! Ben mi tuhafım yoksa bunlar cidden çok mu şirin? O_o
Ben geçen kış kardan ayı yaptıydım. İki kulak ekleyince koskoca kardanadımı maymun edebiliyorsunuz. Bu kış da sözüm olsun kardan Totora yapacağım. Kuzen, yeğen ya da yaşım mühim değil bence eğlenceli olur diyen herkesi de yanımda götürüyorum! Totoları sıcak tutun bu kış Totoro yapıyoruz...(Gecenin bir yarısı otobüste yazılan post anca bu kadar olabiliyor:)
Uyku mu beni yuttu yoksa ben uykuyu mu yedim? Yoksa biri çayıma uyku mu karıştırdı ? Bir ben bir de yeni doğan bebekler bu kadar uyuyordur herhalde. Yılsonu demek bende eller yukarı demek. Gün 32 saat olsa da işlerin yetişmemesi demek. Starbuckslarda elde kahve kulakta kulaklık word exel göz bozmak demek. Tüm bu stres vaadedicilere rağmen şu aralar deymeyin keyfime. Paris'e geri sayım devam ediyor. Kar yağıyor yani board günleri yakın. Bir sürü okunacak kitap bir köşede pür dikkat beni kesiyor. Yüzler gülüyor. Alçak lisansımı da tamamlamışım (Gereksiz, yer israfı insancıkları kışkışlamak olarak algılayınız). Hal böyle olunca iki sözleşme okuyorum bir saat uyuyorum. Bir prosedür yazıyorum üstüne bir muz yiyorum. Bana bakıp bu kız niye bu kadar keyifli ve tasasız diye soranlarada "Yes Canım" diyorum. "İtise Pencıl ! "
Geç oldu ama hiç olmamasından iyidir. Dear BrunnHilde beni mimlemiş. Burcunun özellikleri nelerdir? Sana uyar mı diye sormuş? Bir de benim hiç bir şirretliğimi görmediğini söylemiş... Mesela onunla aynı fikirde olan 9 kişi daha bulsa bu hayatta benim şirretliğimi görmemiş insan sayısyı 10'a yükselir ::)
Ben tipik boğayım resmen. Boğazına düşkün, ayrıntılarla mutlu olabilen, güzel şey kolleksiyoncusu, arkadaşlarına hasta, inatçı, dost canlısı, fedakar, dokunmatik, zaaflı ve renkli bir saksı çiçeği.
Başına buyruk, nesnelere düşkün, çizgi roman kahramanı adayı. Sevdiklerini hayal ettikleri herşeye boğmak isteyen iyi niyet abidesi! (abartı alarmı)
Aman canım ne var burçlara kafa yoruyorsak. Japonlar da kan gruplarına göre karakter analizi yapıyor. Biz birşey diyor muyuz!
Yorgunum ben. Cidden yıl sonu telaşı belimi büktü biraz. İşte şimdi Harry'nin ilk buharlaşması sırasında hissettiklerini anlayabiliyorum. Hoş benimki daha çok uç uç tozuyla şömineler arası hiç bitmeyecek bir yolculuğa benziyor ama olsun.
Şu aralar internet üzerinden radyo dinlemeye taktım. Klasik müzik, oda müziği, flarmoniler, konserler. Uyurken de kanalı açıp başucuma koyuyorum notebookumu. Şarjı bitene kadar uyumuş oluyorum zaten. Bazen almanca veya fransızca konuşan bir sunucuya rastlıyorum (klasik müzik radyolarında dj demek kilisede günah demek gibi) Dediklerinin tek kelimesini anlamasam da kanalı değiştiremiyorum. Özellikle bir alman amca var ki yuh! Resmen ses tonuyla size Yüzüklerin Efendisi anlatıyor sanırsınız. (Bayern Classic)
Klasik müzik bence uyku perisinin saç telinden yaratılmış!
Hayal kurmak bedava. Güzel şeyler her zaman pahalı olmaz. Güzel şeyler her zaman bir bedelle gelmez..
Mesela paralel bir evren olsa. Şimdi, şu an, diğer versiyonlarımız o evrende paralel yaşamlar sürüyor olsa. Orada ne iş yapıyorum acaba? En sevdiğim içki ne? Belki sadece göz rengim değişiktir... Belki köpek besliyorumdur. Belki aşığımdır yada pervasız.
Ya da belki fotoğrafçıyımdır da böyle güzel şeyler çekiyorumdur. Zevkim sandığım şey aslında bana beni hatırlatıyordur. Belki diğer ben de rüyasında beni görüyordur. Benim zaaflarımı arzulayıp kafası karışıyordur o_O
Bu güzel şeyleri Paco Peregrin şapkasından çıkartmış. O şapkaya yerleşmek istiyorum ben!