Geçtiğimiz hafta sonu bir kaçamak yaptım... Aldım başımı Türkiye'nin taaa bir ucuna, bir yayla evine gittim. Öyle aniden esiverdi. Cuma sabahı daha yüzümü yıkamadan ufak bir valiz topladım. Akşam uçaktaydım. Ve sanırım cennet böyle bir yer.
Sabah kalktığımda gördüğüm manzara şu. Karşımda kocaman dağlar. Dik yamaçlardan bir keçi sürüsü zıplaya zıplaya aşağı iniyor. Evin ikinci katında geniş bir balkondayım. Divanların üzerine kurulup ağaçların üzerindeki sincaplara bakıyorum. Kahvaltı için bahçeden maydanoz, nane, fesleğen, biber topluyorum. Sofrada 9 kişiyiz. Bana bakıp -ee niye bu kadar az topladın ki? diyorlar. Kıyamadım diyorum.
Sonra bahçede dolaşıyorum. Bir çuval dolusu kozalak bulup sanki kar kristalleriymiş gibi uzun uzun elimde evirip çeviriyorum. Mavi kuyruklu bir kertenkele kaçıp gidiyor kadrajdan.
Hayatımda hiç gerçek bir şelale görmemiştim. İlk kez görüyorum. Hem de ne görmek. Su dağdan aşağı 2 koldan öyle bir gümbürdeme ile iniyorki. Turkuaz bir gök gürültüsü heryerde köpürüyor. Şelalenin ardındaki göl dağın içine karanlığa doğru uzanıyor. Taaa öte yakadan çıkana kadar.
Tahta bir köprü üzerinde sandaletleri fora edip buz gibi suya ayaklarımı sokuyorum. Suyun altında binbir manzara. Pembe ojeli ayak parmaklarım aslında oraya ne kadar yabancı olduğumu hatırlatmak yerine çiçeklerin arasında kamufle olup görünmez oluyor.
Akşam mangalda ızgara et ve rakı başlıyor. Keçi eti güzelmiş. Közde patlıcan ile harika gidiyor. Tertemiz hava çarptı tabi beni. Nane limnon takviyesiyle anca toparlıyorum.
Hava geceleri serin oluyor. Elimde yorgan balkondaki divanı gözüme kestirmişim. Yüzlerce yanıp sönen yıldız var gökyüzünde. Onlara bakmaktan uyuyamıyorum. En parlak olanı bulmaya çalışıyorum ama onca yanar dönerlik kandırıyor insanı. Herşey aslında havada duruyor diye düşünürken uyuya kalıyorum...
Cebimde bir kozalak, gözümde yıldızlar ve mavi kuyruklu bir kertenkele anısıyla geri dönüyorum şehire.
Masal dağlar geride kalıyor...
0 comments:
Post a Comment