Düşününki ayda bir beyninizin kimyası değişiyor. Vücudunuz küçük çocukların sıcak yaz günlerinde çatılardan fırlatmayı sevdikleri su dolu balonlar gibi şiş. Mutlu mesut bir cupcake iken bir anda kafanızın içinde bir seri katil beliriveriyor. Sürekli sizinle konuşuyor.
-Ye bunu. Bunu da ye. Karnın açıktı. Ayy çok şişkosun.. Ay kimseler seni sevmiyor. Zamanın azaldı! Çok yalnızsın. Herşey ne kadar anlamsız dimi. Hani sevgilin geçen ay XX demişti ya.. Bunu kesin senden nefret ettiği için söyledi.. Makyaj yapsan da bir fark yok zaten! Eskimiş pijamalarında yat da popon daha hızlı büyüsün!-
gibi yaratıcı şeyler söylüyor. Yarattığı illüzyon o kadar gerçek ki -kapa çeneni- diyecek gücü kendinizde bulamıyorsunuz. Süründüren karın ağrılarını da unutmayalım.
Yapılan araştırmalara göre hapse giren kadınların pek çoğu adet dönemlerinde işledikleri suçlar için mahkum olmuşlar. İşin kötü yanı aile içinde, ofiste bunu konuşamıyor olmak. Ayıp çünkü. Arkadaşım hormon bu! Bana sorsana bir, acaba bir kavanoz dolusu kurabiyeyi üç hamlede yiyip abuk sabuk Kore Dramaları'na bağıra bağıra ağlamayı istiyor muyum diye! (Ya da Doctor Who'da Doktor ve Amy, Vincent Van Gogh'a zamanda yolculuk yaptırıp, D'orsay Müzesinde, ileride aslında nasıl ünlü bir ressam olacağını gösterdiklerinde)
Böyle zamanlarda bir ağrı kesici, sıcak çukulata, ılık duş, anlayışlı bir arkadaş/sevgili ve ağlayıp içinizi ferahlatabileceğiniz bir dizi varsa ne güzel. Bir sonraki karşılaşmaya kadar taraflar köşelerine çekilebilir !
0 comments:
Post a Comment