This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

Tuesday, August 28, 2012

Deli'den Deli'ye bir güzellik ...

* Yasal uyarı: Postun ilk paragrafını yeterince sabırlıysanız okuyunuz! Değilseniz ağırbaşlı 2. paragrafa geçiniz lütfen :)
* Bu postumuz zar kanatlı muzip ev cinleri ve derste sıra altından ev yapımı tuzlu kurabiye yerken öğretmenine yakalanıp ceza olarak tahtaya altıgen çizmeye davet edilen ilkokul bebeleri için gelsin.... Hedef kitlen neden bunlar derseniz bu postta anlatacağım shotları ev cinleri yapmamalı, yapsa da akabinde uçmamalı. Lakin hassas kanatları yırtılabilir. İlkokul bebeleri derken de kendimi kastettim aslında. Çünkü böyle bir anım var. Annem uzun süre o çok sevdiğim kurabiyeleri yapmadı tepki olarak. Sonra nooldu? Okul birincisi oldum! Şimdi de blog'da shot öneriyorum yeni nesile. Bunca 'nerd'lüğün acısı çıkacaktı elbet bi yerden :)

Şu sıralar bir uğrayıp aperatif alalım sonra Asmalı'ya geçelim diye Parantez Deli'ye her uğradığımızda bir bakmışız ki saatler geçmiş. E ortam güzel, yemekler şahane, mekanın işletmecisi sevgili Emre güleryüzlü, hoşsohbet olunca uzuyor tabi misafirlik. Misafirlik diyorum çünkü Emre Bey sizi öyle bir ağırlıyor ki kendinizi müşteri değil adeta misafir gibi hissediyorsunuz. Hoş artık ben kendimi ev sahibi gibi hissediyorum ya neyse :)

Bu kez masada asma yaprağına sarılı ızgara hellim var. Ben iki tabak yedim! Hatta evde de yapmayı denedim. Yaprakları ve peyniri suda bekletip tuzunu hafifletin. Büyük yapraklara kalınca hellim dilimlerini sarın ve ızgara veya tavada yağsız kızartın. Yanında servis edilen incir reçeli, tuzlu tatlı dengesini kurup sinir uçlarınıza masaj yapacak. Yok ben masaj yaptırmam huylanıyorum derseniz, sıcaklarda ensenize serin serin de üfleyebilir.


Gelelim gecenin süprizine. Hayır mekanın ev yapımı limoncellosunu daha sonra anlatacağım. Ben Southern Comfort'dan bahsediyorum. Yukarıda resimlerini gördüğünüz bu içki viski likörü sanılsa da aslında değil.  İçinde viski aroması olan, baharatlı bir meyve likörü. Alkol oranı %35. En güzel içimi tarçın ve portakalla oluyor. Acı bile değil. Burnunuzda tarçın, boğazınızda portakal tadıyla ateş denizinde yüzüyorsunuz :)

Bu arada tanıştırayım. YĞZ. Kendisi benim yere göğe koyamadığım, ilerde Olimpos'a taşınacak olan BFF'im. Hatta kardeşim:) Tasarım okuyor. Oturdu sağolsun 19-TL'ye aldığım dandik ayakkabıları çiziktirdi. Bir nevi DIY yaptık. Çok sevdim :)  


Anlayacağınız bir Deli bir Deli'ye güzellik yapmış. Deli de tutmuş bunu post yapıp herkese anlatmış :)

Wednesday, August 22, 2012

Açık Kızıl Saça Dönüş ! True Blood'dan Seken Top Kafama Nasıl Çarptı?


Evet.. Bana yine bi estiler soldan sağdan. Bayram öncesi True Blood izlerken Jessica isimli şaşkın vampir kızımızın saç rengi kafamda ziller çaldırmaya başladı. İlk boyattığımda orielle açılan saç çok açık bir kızıl olmuştu. Pamuk gibi, bulut bulut bi portakal rengiydi sanki. Sonra giderek koyulttum. Gecenin bi yarısı back to the future yapmaya karar verdim. Kuaförümü aradım. Saçımı açıyoruz ekibi topla dedim...:)


Evet biliyorum şimdi 15 günde bir zırt pırt dibini kapatmam gerekecek ama şu aralar içim parlıyor gibi. Kendimi iyi hissediyorum. Dolayısıyla kafamda güneşi taşımak istedim :)

Sonuç ....
Artık bu kadar oldu. Zaten yıkanınca biraz daha açıldı rengi. Alışmaya çalışıyorum. Annem görünce biraz bozuldu ama :) Patronuma da bayram dönüşü güzel bir süpriz olacak. Annemle ikisinin ortak özellikleri umutsuzcana beni ağırbaşlı bir meslek erbabı haline getirme konusundaki azimleri. Ama ben nasıl ağırbaşlı olabilirim ki?! Boynumun üzerinde bir uçan balon taşırken..? :)

Yorumları rica edelim?(Jessika nere sen nere diye yazmayınız. Kibar olunuz.O kadar makyaj ve topoşopla biz de öyle olmayı biliriz :) 

Nedense bu resim bana kendi resmimdeki halimi hatırlatıyor.

Son olarak bu postun baskın renklerine atıf yapan iki doğa resmiyle finali bağlayalım... Pamuk saçlara pamuk bulutlar..

Friday, August 17, 2012

Paris Bit Pazarları-4

Yine Paris yine bit pazarı. Sıkılmadığınızı varsayarak devam ediyorum :) Bir kızı sürekli mutlu olmaya çalıştığı için suçlayabilir misiniz? Bu sefer Marché aux Puces St-Ouen de Clignancourt'dayız. Puces de Vanves'de iki uzuuuun tezgahın oluşturduğu tek bir sokak vardı. Burada ise küçük bir kasaba var adeta. Sokaklar, dükkanlar...


O kadar gezip resim çektikten sonra birşeyler atıştırmayı hakettim.

Paris'in iki bit pazarını karşılaştırdığımızda benim favorim Puces de Vanves olur. Çok daha samimi, fiyatlar daha uygun, karıştıracak çok daha fazla şey var. Eğer kısa süreliğine geldiyseniz şehrin iki farklı yakasında olan bu pazarlardan Vanves'i tercih edin derim. Eliniz boş dönmeyeceğinize söz veriyorum.

Thursday, August 16, 2012

DaVinci de Terkos'dan giyinsin!

Dün acayip koşturmacalı bir gündü. Şu sıralar yeniden döndüğüm tivitır aleminde harikalar yaratıyorum. Dolayısıyla elinde galaxy, kuyruğunu kovalayan kedi gibi İstanbul'u talan ettim. Great Masters'ı gezip, Terkos'a yanlışlıkla! giriverdim... Çukurcuma'nın yokuşlarında eskicilere baktım kedi kedi. Daldan dala zıpladım durdum. Freestyle fotoğraflarla anılarımdan bir parça almaz mısınız? :)


Ne desem ki. Great Masters biraz hayal kırıklığı oldu bende. Aynalı oda haricinde (Her duvarı ayna kaplı sekizgen bir küçük oda) vayy dedirtecek pek birşey yoktu. O da, o aynalarla kendime her açıdan bakıp, kıyafet deneyebileceğim düşüncesinden filizlendi tabi. Kızsal tripler..


Çukurcuma'nın yokuşlarında o eski tel sandalyeler, seyahat dolusu bavullar, antikacılar, eskiciler...


Sonra ver elini Taksim. Midpoint'de yemek ve ardından kazara alışverişzade oluyorum. Terkos yine cennet günlerinden birini yaşatıyor ziyaretçilerine. Yukarıda gördüğünüz elbise mesela.. Görür görmez çarpıldım. Aşık oldum. O an çantayı, cüzdanı götürseler tepki bile veremezdim herhalde.. Bedeninde kararsız kalınca, satıcı arkadaş "-Ya abla herkesin aldığı bişey değil ki, kalır elbet. Olmadı değiştirirsin" dedi. Bunun türkçesi "-Ya manyaklara satıyorum ben bunu. Müşteriyi gözünden tanırım. Bu mal tam senlik. İçini ferah tut".  Sonra koşa koşa Odakule'de denedim. İçine girince rahatladım.


Şansın kumaş hali. Hulk, Spider Man'i pataklamak üzere.. Durun çocuklar beni bekleyin! Patlamış mısır alıyorum!

Hehe! Miniatur heroes


Bu da Rockyci bir arkadaşa hediye. Daha sahibinin varlığından haberi yok. Söylemesem mi acaba? Sonuçta burada Rocky'den bahsediyoruz...Ben bunu bi düşüniim O_o 

Asmalı'da Hulk, Spider Man'e dalarsa...
(İlk esintide hemen ciciler giyilir. Esprinin hasına gülünür..)
Tophane  Müze-->Çukurcuma-->Taksim Midpoint-->Asmalı Otto Sofyalı-->Nevizade-->Kadıköy Karga şeklinde hareket eden bünye adeta iki başlı oldu. Biri eyleme geçerken diğeri ağzı açık diğerine bakıyor. Zaman zaman kınasa da galiba bakışlarındaki asıl baskın duygu imrenme ve özlem...

Bu postun kıssadan yaratmasını isterdiğimiz his: DaVinci Osmanlı Padişahına mektup yazıp "-Padişahım izin verin Haliç'e köprü yapayım" diyeceğine, "-Çok güzel çiziktirmelerim var. Bunları taş baskıyla kaftana basalım. Sen kesenin ağzını aç gerisi bende" deseydi kimbilir şimdi popüler kültürümüzün hali nasıl olurdu?