Şu aralar nükleer santral gibiyim. Sürekli bir adrenalin, sürekli bir enerji... Resmen taşıyor tutamıyorum. Galiba karanlıkta da parlıyorum hafiften! o_O Koltukta otururken kalp atışlarımın hızlandığını hissedebiliyorum. Uyumadan önce vücuttaki proton ve nötronlarımın çarpışırken çıkardığı sesler kulağımda uğulduyor. Aldığım nefesin ciğerlerimde hangi noktalara değdiğini bile farkedecek gibiyim. Utanmasam ukalaca yön bile gösterebilirim kendilerine."-Hey sen Oksijen! O2 sana diyorum duymuyor musun canım? Şu sol kaburgaya doğru git bakalım. Oyalanmayın kızlar hadi! Bu işte istikrar şart!"
Arkadaşlarımın gündelik sorularına bilimsel açıklamalar uyduruyorum mesela. Geçen pazar kahvaltıda -Güzel insanlar neden fotoğralarında çirkin ve farklı görünür gözümüze?- sorunsalına anında bir açıklama geliştirdim. Adı Trafo Teorisi.. " İnsanlar evrendeki herşey gibi atomlardan oluşur. Atomlar ve protonlar sürekli hareket halindedir. Aslında hepimiz hareket eden enerji toplarıyız ve doğal olarak bu hareketin yaydığı bir titreşim var. Bunu gözle göremiyoruz ama 5 duyumuzla hissediyoruz. Tıpkı trafoların altından geçerken duyulan o elektrik uğultusu gibi. Resimlerde bu titreşim olmadığı için kişi de gözümüze gerçekte gördüğümüzden farklı görünüyor !" :P
Ben bu duruma "5. Element Mode" diyorum. (Leloo gibi. Dikkat patlama riski!) En tekinsiz varlık anlarım. Şu aralar The Dark Knight Rises'ın OST albümünü dinliyorum. Resmen beni istila etti müziği. Bu halimi olduğu gibi körüklüyor.(Zaten Hans Zimmer ne zaman birşey yaptı da ben beğenmedim!)
Dolayısıyla benimle ücra bir sokakta karşılaşmamaya bakın şu aralar... Lakin bakışlarımla açık kalp ameliyatı yapabilecek radyasyon seviyesindeyim!
Ve bu duruma bayılıyorum :)
0 comments:
Post a Comment