This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

Thursday, March 28, 2013

Fırında Mantarlı Pilav Yapımı O_o


Başlığı görünce şaşırmış olabilirsiniz. (Çünkü ben hala şaşkınlığımı üzerimden atamadım!) Malum benim mutfakla aram ancak bir -yiyici- olarak iyidir. Lakin tek başıma yaşamamın 2. yıldönümüne yaklaştığım şu günlerle ev yemeği için annemlere taşınmaktansa -ne kadar kötü olabilir ki? diyerekten mutfağa da girdim. Fırında mantarlı pilav yaptım. Ben yapabildiysem herkesler yapabilir diyerekten tarifi yazayım bari dedim. Kendimi atomu parçalamış gibi falan hissediyorum. Mutluyum-guruluyum-ve 500 gr daha şişkoyum! Gelelim tarife...

Malzemeler:

1 bardak ayıklanmış pirinç
Yarım kilo dağ mantarı (klasik mantar da olur)
Kaşar peyniri
Tereyağ (veya zeytinyağı)
Dereotu
Tuz-Karabiber

Yapılışı:
  • Pirinçleri ayıkladıktan sonra kaynar su dolu bir kasede en az 15 dk dinlenmeye bırakın,
  • Mantarları yıkayın ve doğrayın,
  • Tencereyi orta büyüklükteki ocağa koyun ve altını açın,
  • Tencereye 1 yemek kaşığı tereyağı (ben çok az zeytinyağı da ekliyorum) koyup kızdırın,
  • Doğradığınız mantarları yağa ekleyin ve tahta kaşıkla karıştırın. Bir süre sonra mantarlar suyunu salacak.
  • Mantarlar suyunu çekince süzdüğünüz pirinçleri ekleyin,
  • Tahta kaşıkla 3 dk kadar karıştırıp pirinçlerin de kavrulmasını sağlayın. (Pirinçler şeffaf bir hale gelmeli)
  • Tencereye pirinçleri çok az aşacak kadar kaynar su koyun (tariflerde 1 bardak pirince 1.5 bardak su gibi ifadeler kullanıyorlar ama ben göz kararı yapıyorum) ve tuzunu ekleyin. (Su yerine tavuk suyu kullanabilir veya bulyon ekleyebilirsiniz)
  • Su fokurdayınca (kaynayınca-göbek atmaya başlayınca:) kapağını kapatın ve ateşi kısığa getirin,
  • Pilavı suyunu çekilene kadar pişirin.(Çok kuru olmamasına dikkat edin. Hafif nemli olmalı ki fırına girdiğinde kupkuru olmasın)
  • Tencerenin altını kapattıktan sonra üzerine yıkadığınız dereotunu ekleyin, karabiber serpin ve karıştırın.
  • Pilavınızı borcama veya güveç kaselerine boşaltın.
  • Üzerine rendelenmiş kaşar peynirini, pilavın tüm yüzeyini örtecek şekilde dökün.
  • Önceden 200 C'de ısıtılımış fırında kaşarlar eriyene ve pembe bir renk alana kadar pişirin.
Afiyet olsun :)

Monday, March 25, 2013

Amazon.co.uk...Cuk diye Oturdu!

Ve sonunda Amazon'dan da alışverişimi yaptım. Ebay'den sonra kendimi yeni bir kıta keşfetmiş gibi hissediyorum. Sanki bedava veriyorlarmış gibi mutluyum. Amerika yerine İngiltereyi tercih ettim. Sırf ürünler elime daha çabuk ulaşır ve bir gıdım-belki-daha ucuz posta ücreti olur dedim. Bu bir yere kadar doğruyken bir yere kadar ise epey bir yanlış çıktı :) Öncelikle aldıklarımdan en öldürücü olanı, en taştan kalbi bile pamuk şekere dönüştürebileni göstereyim.

"I Love Kawaii" Charuca tarafından seçilmiş tasarımcı/illüstratörlerin eserleriyle dolu. Sayfalar dolusu tatlılık, sayfalar dolusu şirinlik... Gözlerinizden girip ruhunuzu okşuyor. İsterseniz uzun uzun sayfadaki ayrıntıları inceleyin ya da hoşunuza giden bir ismi  googlelayın. Hayatımda yaptığım en tatlı kitap alışverişi. Tam da sahibini buldu. Cuk diye kucağıma düştü.. Mutlu ben :)

  • 1 Mart'da satın aldığım bu ürün 5 Mart'da kargoya verildi. 21 Mart'da elime ulaşmıştı.
  • O kadar iyi paketlenmişti ki gözlerime inanamadım! Değil buruşup kırışmak, o paket nükleer darbeye bile dayanır.
  • Kitabın bana ulaşması herşey dahil 30-TL'yı dahi bulmadı.

İlaç niyetine, meraklısına kesinlikle önerilir. Diğer siparişler ve kitaptan favori yaratıklarımla bir sonraki postta görüşürüz...:)

Sunday, March 24, 2013

Sade olsun-Vintage Olsun-Benim Olsun

Loubijoux tam bir ingiliz markası. El yapımı vintage takılar. Sadeliklerine bayıldım. Hani sabah yatakta ilk gözünü açtığında bile az sonra şampuan reklamında oynayacakmış gibi doğal/güzel/bakımlı/şık görünmeyi beceren insanlar vardır ya... Bunu çok sade ayrıntıları kullanarak yaparlar. Bu takılarla insan sanki o görünüme daha bir yaklaşmış gibi hissetmez mi? Yani bunları takıp takıştırıp uyuyun demiyorrum tabi. Tam ifade edemesem de siz beni anladınız :)







Friday, March 8, 2013

Anime Ben!

Biri beni çiziyor galiba. Gerçek değilim. Kağıt üzerinde çizilen bir karakterden ibaretim. Hem de ruh hali sıklıkla değişiyor çizerin. Komediden drama U dönüşü yapıyoruz. Sonra hop! kaldırmları aşıp karşı şeride, belgesele zıplıyoruz. Çizer nereye ben oraya....
 
Uzun süredir birşey yazasım yok. Bir şey yapasım da yok. Uyumak istiyorum bol bol. Plan yapıp yaptığım planlardan nasıl kaytarırım diyorum. Bazen daha kişisel, daha ayrıntılı şeyler yazmak istiyorum buraya.. Bloglara baktım da geçen. Özelini yazan ne çok insan var. Düzgün yazan ise çok az. Özeniyorum o paylaşımı görünce. Amma rahatlamıştır içini dökünce diyorum. Çünkü ben artık yapamıyorum. Çok insan biliyor adresimi. İçten bir sövemiyorum mesela.. Şikayet edip kızamıyorum... Böyle olunca da kendime dürüst davranmıyormuşum gibi geliyor. Yakıştıramıyorum kendime.. Böyle suya sabuna dokunmadan nereye kadar giderim acaba? Baskıya (kendi kendime yaptığım dahil) pek sabrım yoktur benim. Yakında bir delik açar akarım oradan dışarı :)
 
Bu mesela 5 yıl öncesi.. Bakışlar hevesli. Gaayet parlak..

Ofise koşa koşa gitmeler..Saçlar başlar, kıyafetler...
 
Sonra bir mahsunluk geliyor yavaştan...Yorgunluk ve bıkkınlık...

Enemmm! Bugün bir bakmışsınız ki içim içime kaçmış... İşten güçten sıyırmışım..
 
ya işte böyle...

Friday, March 1, 2013

Koşu Bandında Gözü Sulanan Var mı?


3 hafta oldu spora başladım. Evimin hemen yanındaki yeni otelin spor salonu. 16 metre havuzu, saunası, buhar odası (ne işe yaradığını hala anlamıyorum) ve fitnessı var. İlk gün tartıldım 57.1 kiloyum. Boy 1.67 civarı. Bütün gün masa başında olan ve öcüler kovalıyormuş gibi lokmaları çiğnemeden yutan biri olduğum için bu sefer inat ettim. Spor bağımlılık yapana, -ayy bir gün gitmesem özlüyorum, artık bende bağımlılık yaptı diyene kadar kendimi şartlıyorum. Görevin adı: "Kendimi yakıp, küllerimden yeniden doğacağım". Şimdiye kadar ki gözlemlerim ve eylemlerim şunlar oldu:
  • Milletçe havuz nedir kesinlikle bilmiyoruz. Bone takmadan, duş almadan kendini cumburlak havuza atan, uyardığın zaman da çirkefleşen başka bir topluluk var mı acaba? Havuz polisi gibi oldum.
  • Kadın muhabbetleri beni öldürüyor. Birbirinin saçını kuruturken bangır bangır konuşan; diğerine -AYY DELİ KARIIII! NE GÜR SAÇIN VAR SENİNNNN diye çığıran hemcinslerimden tiksiniyorum adeta. Bunu yapmadan önce de birbirlerine -Aa bak Buraklar Ibiza resimlerini face'e yüklemiş falan diyorlar. Sonuç: Fazla ısı alan kafa gevşiyor ve iphone soyunma odasında unutuluyor...Alllahtan sadece havuz polisi değilim, dürüst de bir vatandaşım. Az önce çıkan cırlaklar telefon unuttu diye resepsiyona veriyorum. (Hıh!)
  • Havlunu kullandıktan sonra sepete atacaksın sepete...
                            
  • Bir de kendisine 2 beden küçük gelen hawai stayla şortuyla halter kaldıran paşalar var. Sen onunla insan içine çıkıyorsun ya özgüvenin kitabını yazmalısın bu saatten sonra..
Diğer yandan iyi yönleri de var tabi. İnsanın kendisi için iyi birşey yapmasının verdiği huzura bir de vücudun spordan sonra salgıladığı mutlu hormonlar eklenince bu eziyete değiyor. Üstelik bu vesileyle alışveriş yapmam gerekti :) Geçen hafta Beşiktaş Pazarı'ndan aldığım fitness taytları ve atletleri süper çıktı mesela! 10-TL gibi bir fiyata orjinal ürünler bulabilirsiniz. Üstelik takım olarak. Terkos'a uğrayıp şöyle en bolundan, salaş tişolar bakarken bulduğum Inspector Gadget tişoma da bayıldım. XL olmasına rağmen kendisiyle aşk yaşıyorum ( aAA bunu bana mı aldın diyen ve bu esnada yüzünde güller açan sevgiliye hayır diyemedim tabi. Biraz giyip kendisine aktaracağım:)
Bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim kurtadama dönüştüğüm ayın dolunay zamanı yaklaştığından (malum PMS dönemi) acayip dokunaklı bir haldeyim. Oscar töreninde geçen yıl kaybettiğimiz sanatçılar bölümünde ağladım yahu! Adamların hiçbirini tanımıyorum üstelik. Hemen ardından Barbra Streisand Memories'i söyledi. Ben tarumar oldum.

Dün de koşu bandındayken bir yandan cnbc-e izliyorum. Rizzoli&Isles'da, Rizzoli'nin kardeşi, 3 aylık bebeği ve ortağı göçük altında kaldı. İçeri girip kurtarmasına izin vermediler! Benim gözler sulandı!


Hemen ardından da HIMYM'de Barney'nin Robin'e evlenme teklif ettiği sahne vardı. Hüngür hüngür ağlayacaktım nerdeyse. Hem de koşu bandındayken! Yok artık!


Ya işte durumlar böyle. Bir vakitler kadınlar için makbul! görülen ideal vücut ölçüleri ve kilo verme baskısı üzerine şu yazıyı yamıştım.  Ayrıca yine çok sevdiğim bir PMS(Adet Öncesi) Sendromu yazım var. Bu post her ikisinin birleşimi gibi oldu :)