This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

Monday, June 27, 2011

HAİKU varmış. Ben yoktum ...

Sen mezarım olsaydın
mışıl mışıl uyurdum
içinde.

Oruç Aruoba
17 Kasım'95 - Çiftehavuzlar

Haftasonu öğrendim. Haiku bir japon şiir sanatı. Toplam 17 hece ve 3 satırla insan kendisini ancak bu kadar güzel ifade edebilir. Her ne kadar kelimenin türkçesi "eğlenceli mısra" anlamına gelse de içinizi kanatacak kadar gizemli ve hüzünlü olabiliyor. Özünde kısıtlama da olsa, 17 nefeslik bir canı da olsa,  sade bir tek atışla özetleyebiliyor insan kendini. Benim için eğlenceli olması yetmedi, bir de meydan okuyucu oldu. Çünkü oturup yazmaya da kalktım. 
 
Hangi bıçak
daha derine iner
gözlerinden başka.
 
Nefes hayat vermez mi
seninki
alıyor benimkini.
 
Boş odalarında uyudum
soğuk kalbinin
sen yoktun.
 
 
İnsanın kendine ait kalması bazen zor oluyor. (Oturup bu haikuları yazdıktan sonra fabrika ayarlarıma dönmek vakit alıyor görüleceği üzere..) 
 
Bunu söylemeden duramam:) Bir de Ryan Mecum diye bir adam oturmuş zombilerin ağzından Haiku şiir yazmış. Sitesine bir göz atın.  

end of everything
death consumes all and walks on
long zombie winter

Çevirisi:

Herşeyin sonu
ölüm herşeyi tüketir ve
yürür uzun zombi kışına.
- Lisa Morton, author of The Halloween Encyclopedia and The Cinema of Tsui Hark

You are so lucky     
that I cannot remember
how to use doorknobs.

Çevirisi:

Çok şanslısın
ki hatırlayamıyorum
kapı kolunun nasıl açıldığını :)

Çook uzun süre kıpraşmadan-ciddi duramadığımın kanıtıdır :)))

Monday, June 20, 2011

Havadayız.. Ya da Bir Dev'in Akvaryumunda.. Farkeder mi?


İş için Ankara-İstanbul-İzmit arasında dolaşıp duruyorum. Ama seviyorum koşturmayı. Ne biliyim otelde oda servisine yemek sipariş etmek, küveti doldurup keyif yapmak, gün içinde ajan 007 gibi iz sürmek (çok gizli. Size anlatamam maalesef:), THY lounge'da şarap içmek, sinirden artık herşeye güler hale gelmek, tekerlekli bavulun havalimanı zemininde çıkardığı sesle büyülenmek, 2 günde toplam 5 saat uyumak, iş dışında kafadaki tilki sürüsünün tasmasını çıkarıp onları doğaya salmak :) İşte bunlar rutin hale geldi benim için şu aralar.

Eve dönerken uçağın camında gördüğüm manzarayı ise çok sevdim. Aslında düşünecek olursanız hepimiz uzay denen boşlukta, havada asılı olan bir topun içindeyiz. Belkide bir  dev'in evindeki akvaryumdayız. Bizi evcil hayvanı olarak besliyor. Dünya dediğimiz bu gezegen başka biri için egzotik bir ev akvaryumundan ibaret! Amma gülerim öyle birşey olsa :]

Tatilim gelmiş benim ...

Tuesday, June 14, 2011

Tron'u Soundtrack ile izlemek


Az film yazarım bilirsiniz. Ama ben tam bir sinema tutkunuyum. Gerçek hayat her zamanki performansıyla tatsızlaşmaya başladığında ben alır başımı filmlere kaçarım. Kendimi kapatır bir başka dünyanın insanı olurum. Hani insanlara sorarlar ne tür filmlerden hoşlanırsınız diye. Kimisi -ayy ben öyle fantezi, bilirkurgu sevmem, mantıklı gelmiyor bana der. Anlamıyorum ben bunu. Gerçeklik çok mu güzel? çok mu keyifli ? Hadi oradan ..

Harika filmlerin harika müzikleri olur bazen. Ya da ehh işte filmler vardır ama müzikleri sizi başka bir alemde konuk eder. Yedirir içirir günübirlik aşk yaşatır :) Ofiste, sokakta, markette, otoparkta yürürken kendinizi özel hissettirir. Şanslıyım ki öyle bir albüme denk geldim.

Tron-Legacy 80'li yıllarda çekilmiş Tron filminin devamı niteliğinde. Sanal bir alemdeki güç savaşı, kayıp babasıyla yıllar sonra karşılaşan asi genç, güzel ve özel esas kız, eğlenceli motorsiklet sahneleri. Ama herşeyden çok da müzikler.

Tron Legacy'nin müziklerinin tamamını Daft Punk isimli Fransız müzik grubu yapmış. 2 kişilik ekipten, insanlar ya nefret ediyor ya da çok seviyor. Arasına rastlamadım. Neden diye soruyorum kendime? Neden ben bu albümü dinleyince kilitleniyorum? Neden aklım kanatlanıp kanım daha bir farklı akıyor damarlarımda? Çok özel, müthiş birşey de değil oysa ki... Aşk gibi. Açıklaması yok, öncesi yok... Sadece sonuçları var :)

Merak eden olursa özellikle The Grid, The Son Of Flynn, Nocturne ve Recognizer'ı dinlemeli. Hatta dinleyip gelip benimle dedikodusunu yapmalı !

Monday, June 13, 2011

Ahşap Boyamadan Paper Doll'a Doğru Düz Gitmek ! Yeni Evle Kafayı Çizmek...


Biliyorum dehşet tembel biri olduğumu düşünüyorsunuz. Tek bir açıklaması var hayatım erezyona uğradı. Artık kendi evinde kendi kendiyle yaşayan biriyim. Tuhaf bir duygu. Alışmaya çalışıyorum. İnternet bağlantım yapılana kadar postlarım da ağır aksak ilerliyor maalesef.

Yeni evime kafayı takmış durumdayım. Sürekli neresine ne assam, neresini güzelleştirsem diye bir arayış içindeyim. Köşe koltuğunun yeri içime sinmedi diye fır fır çevirip duruyorum. Yok Pucca'lı yorgan yok tasarım işi avize derken sıfırı tükettim. Aslında çok ucuza çoook şirin, dünya kawaisi şeyler de bulmadım değil. Mesela...

Bu şamdanlar İkea'dan. Mum ve melekli resim çerçeveleri Paris bit pazarından.


Kuşlar harikalar. Casaluce'un bu zarif kuşları salonumu nezaketleriyle şereflendirdiler :)

Tavan lambalarımı da seviyorum. Onlar da bana aşık.. Valla...

Bu aynanın rengine hiç ısınamamıştım zaten...Boyadım ben de :)

Beyaz harika oldu valla..

Pirizlere de biraz karakter ekledim..

Paper Doll. İnternetten görsellerini bulup kalın bir A3 kağıda fotokopisini aldım. Kesip altın rengi düğmelerle eklem yerlerini birleştirdim. Duvara astım. Bence çok hoş oldu. Pelister'e sana da yapayım dedim ama ben tırsarım o ne ya dedi kendisi:)

Aynayı sprey boyayla boyadım ya. Artanıyla ne yaparım diyer düşünürken Baumax'de ahşap çerçeveler gözüme ilişti. Beyaza boyadıktan sonra transfer tutkalı ile deneme yanılma yöntemiyle bu çerçeveyi yaptım. Ayna olarak kullanmayı düşünüyorum.

Şimdilik bu kadar. Bu postu da eski tenis klubümün bahçesindeki interneti kullanarak yazıyorum. Eve gidip ikinci semizotu yemeği pişirme girişimimi yarına erteledim ve yemek söyledim (Annem duymasın. Uzun bir imalı aferimm çakar:) Bir yandan Tron-Legacy filminin soundtrack albümünü dinliyorum. Üzerimde kalem etek siyah bir elbise. Saçlar yeni boyanmış.
 
Ohh be hayat.. Başla artık...